KIBRIS TMT MÜCAHİTLER DERNEĞİ’NİN KKTC MİLLETVEKİLLERİNE GÖNDERDİĞİ 21 BÖLÜMLÜK UYARI MEKTUBUNU PAYLAŞIYORUZ..
GERÇEKLERİ ÖĞRENME ZAMANI
Bölüm 7
Uluslararası olayları gözden geçirdiğimiz zaman KKTC’yi tanıma eğilimi gösteren devletlerden birinin İngiltere olduğunu görürüz. İngiltere bazen KKTC’yi tanıyacak veya statüsünü yükseltecek girişimlerde bulunmuştur. Böyle bir olasılığı bildiği için Kıbrıs Rum Yönetimi İngiltere’yi yakından izlemekte ve KKTC’nin tanınması yönünde en küçük bir belirti gördüğü zaman İngiltere’yi tehdit etmeye başlamaktadır. Bu tehdit, genellikle İngiltere’nin Güneyde bulunan Ağrotur askeri üssünü kapatma şeklinde olmaktadır.
Bazen tehditlerin sözle yapılması yetersiz kalmış olmalı ki İngiliz üssü çevresinde protestolar düzenlenmektedir. Güneyin bazı ünlü milletvekilleri de bu protestoculara katılmakta ve üs sınırlarında çatışmalar çıkarmaktadırlar. İngiltere KKTC’yi tanımaktan veya KKTC lehine adım atmaktan vaz geçtiği anda bu protestolar durmaktadır.
Gerçekte Rum yönetiminin İngiliz üssünden hiçbir şikayeti yoktur. Üsden büyük çıkarlar sağlamaktadır. Orada konuşlanmış askerler harcamalarını Rum bölgesinde yapmaktadırlar. İngiltere’nin ve Yunanistan’ın Nato üyesi olması nedeniyle askeri bir görüş ayrılıkları yoktur. Rum Yönetimi sadece KKTC lehine bir adım atılmasından şikayetçidir. Bu nedenle İngiltere KKTC lehine bir adım atmaktan vazgeçince üs tartışması da sona ermektedir.
Böyle bir olayda KKTC’nin daha aktif bir politika izlemesi beklenirdi. Bunun yapılmaması bir yana Kıbrıs Türklerinin kendine solcu diyen fakat gerçekte Rum sağının görüşlerini destekleyen bölümü de Rum Yönetimi ile aynı doğrultuda açıklamalar yapmaktadır. Bir süre sonra KKTC’nin tanınması gündemden düşünce tümü bu konuyu unutmaktadırlar.
İngiltere’nin tutumuna bir örnek verelim. İngiltere Eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, 3 Ekim 2017 tarihinde BBC radyosunda yaptığı konuşmada Kıbrıs’ta çözümün KKTC’nin tanınması ile mümkün olabileceğini söylemiştir. Uluslararası ilişkiler uzmanları İngiltere Hükümetinin onayı olmadan bir eski dışişleri bakanının bu sözleri söyleyemeyeceğini, bu sözlerle bir mesaj verilmek istediğini düşündüler. Rum Yönetimi bu açıklamaya tepki gösterdi. Hemen Ağrotur üssünün kapanmasını gündeme getirdi. Türk tarafı ise tamamen sessiz kaldı. Hatta Türk tarafından Rum görüşünü destekleyen sesler çıktı. Böylece konu kapanıp gitti.
İngiltere’nin bazen KKTC lehine çıkış yapmasının bir nedeni eski bir kuyruk acısı olabilir. Şöyle ki ikinci dünya savaşından sonra İngiltere tüm kolonilerini terk etmeye başlamıştı. Koloniler Bakanı Makarios’a Kıbrıs’ı da terk edeceklerini sadece hazırlık çalışmalarını tamamlamak için biraz zamana ihtiyaçları olduğunu söylemişti. İngiltere Hükümeti ayrılmadan önce üslerle ilgili bir anlaşma yapmak, kendisine adayı kiralamış olan Türkiye ile anlaşmak ve Türk toplumunun haklarını netleştirmek istiyordu. Halbuki Eoka’nın asla kabul edemeyeceği buydu. Rum faşizmi Girit modelini izliyordu ve Türkleri adadan tasfiye etmekte kararlıydı. Bu nedenle 1955 yılında hiç gereği yokken Eoka terörist saldırılara başladı ve suikastlarla 300’den fazla İngiliz askeri öldürüldü. İngiltere bağımsızlık açısından tamamen gereksiz olan bu cinayetleri unutmamış olabilirdi.
İngiltere Rum faşizminin gerçek karakterini biliyordu. Hangi gerekçe ile hareket ettiği belli olmamakla birlikte KKTC’yi destekleyecek çabalar gösterdiği söylenebilir. Örneğin Uluslararası Adalet Divanının (UAD) ın Kosova’nın bağımsızlığı konusunda dinlediği davada KKTC lehinde bir jest yaptığını düşünmek mümkündür. Bu davada Mahkeme tüm devletlere bir çağrı yapmış ve yeni kurulan bir devletin bağımsızlığı konusundaki ilkelerle ilgili görüşlerini sormuştu. Kıbrıs’ın eski sahibi olarak İngiltere’nin belirttiği görüş dikkati çekmekteydi. Bazı uluslararası siyaset bilimcilerine göre İngiltere’nin görüşü Kosova’nın yanı sıra KKTC’nin de tanınması gerektiği anlamına gelmektedir.
İngiltere’nin Mahkemeye sunduğu görüşte şöyle denmektedir. “Bir ailede ayrılan ve ayrı yaşamakta olan eşlere tekrar bir araya gelmeleri için baskı yapmak doğru değildir. Bunun gibi ayrılmış halkları zorla birleştirmek de doğru değildir”. Kıbrıs’ta iki halk 1974’den beri ayrı yaşamaktadır. Bu iki halkı bir devlet çatısı altında bir araya getirmek istemenin bir anlamı yoktur. Bunu haklı gösterecek uluslararası bir hukuk kuralı yoktur.
İngiltere’nin görüşü sadece Kosova’nın değil KKTC’nin de tanınması gerektiği anlamına geliyordu. Bu rapordan sonra KKTC siyasilerinin İngiltere’ye “Şu halde siz de KKTC’yi tanıyınız” demesi gerekiyordu.
Maalesef Meclisimiz tanınmayı sağlayacak bir mücadele içinde olmadığı için bu rapor da dikkatlerden kaçmıştır. TMT’nin sizlerden beklentisi geç de olsa bu talebi yapmanızdır. Hükümeti bu talebi yapmaya zorlamanızdır.
İslam Konferansı Örgütünün tutumu
Uluslararası kuruluşlar zaman zaman KKTC ye yapılan haksızlığa karşı çıkmışlar ve Kıbrıs’ta adil bir çözüm aramışlardır. İslam Konferansı Örgütü ile İslam İşbirliği Teşkilatının bu örgütler arasında yer aldığı söylenebilir.
Bilindiği gibi Hristiyan bir devlet olan Doğu Timor un Müslüman bir devlet olan Endonezya’dan ayrılma mücadelesinde tüm Hristiyan devletler Doğu Timor un yanında yer aldılar. Bu mücadele sonunda 2002 yılında Doğu Timor bağımsızlığını elde etti. Doğu Timor un bağımsızlığı konusunda uygulanan kriterlerin KKTC’de uygulanmaması doğal olarak Müslüman devletleri rahatsız etti.
Doğu Timor, birçok yönden KKTC kadar bağımsız bir devlet olma hakkına sahip değildi. Orada 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti gibi ortak bir devlet kurulmuş değildi. Doğu Timor’u tanıyan devletlerin ondan çok daha önce KKTC’yi tanıması gerekiyordu. Doğu Timor tanınırken KKTC’nin tanınmaması açıkça çifte standart uygulandığını gösteriyordu.
İslam Konferansı Örgütü 2004 yılında bu konuyu sorgulamak için gözlemcilerini KKTC ye gönderdi. O tarihte Kıbrıs’ta Başbakan Sn. M. A. Talat idi. KKTC’ ye gelen gözlemciler büyük şok yaşadılar. Çünkü Başbakan onlara KKTC’yi tanıtma gibi bir talebi olmadığını, Rum tarafı ile anlaşmak ve bir devlet çatısı altında yaşamak istediğini söyledi.
Tüm dünyada daha az sayıda bir toplum daha büyük bir toplumun egemenliğinden kurtulup özgür yaşamak isterken Kıbrıs’ta nüfusun %20 sini oluşturan Müslüman Türklerin özgürlük istememesi gözlemcileri çok şaşırttı. Kaldı ki o tarihte KKTC fiilen her yönüyle bağımsız ve kusursuz bir devlet haline gelmişti. Tek sorun faşist Rum yönetiminin propaganda savaşında başarılı olması ve Kıbrıs Türklerinin bir bölümünü yalanları ile aldatmış olması idi. Kendilerine solcu diyen fakat Rum sağının görüşlerini benimseyen bu kesim KKTC’nin bağımsızlık istemediğini söylüyordu.
KKTC’ de 2003 seçimlerinde başarılı olmuş ve Hükümete gelmiş CTP, faşist Rum propagandasının etkisinde kalarak iki devlet durumunun barış olmayacağını düşünüyordu. Kıbrıs Türklerini fakir bir azınlık haline getirecek ve kavga içinde yaşatacak ortak bir devletin ise barış sağlayacağına inanmıştı.
İslam Konferansı Örgütü gözlemcileri Ulu Önder Atatürk’ün tüm dünyaya ışık saçan barış formülünün niçin Kıbrıs’ta izlenmediğini ve KKTC’nin tanınması için mücadele edilmediğini anlamakta zorlandılar.