GERÇEKLERİ ÖĞRENME ZAMANI Bölüm 8


 

KIBRIS TMT MÜCAHİTLER DERNEĞİ’NİN KKTC MİLLETVEKİLLERİNE GÖNDERDİĞİ 21 BÖLÜMLÜK UYARI MEKTUBUNU  PAYLAŞIYORUZ..

GERÇEKLERİ ÖĞRENME ZAMANI

 

Bölüm 8

 

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Pakistan ziyareti 

KKTC de kedine solcu, barışsever, aydın veya ilerici diyen bir kesim Rum propaganda yalanlarının etkisinde kalarak KKTC’nin tanınmasına karşı çıkmakta ve KKTC’nin tanınmasını engelleyen faşist Rum Yönetimini desteklemektedir.

Dünyada ender de olsa KKTC halkına yapılan haksızlığa son vermek isteyen devletler olmuştur. Bu devletlerden biri olan Pakistan, 2006 yılında o tarihte Cumhurbaşkanı olan M. A. Talat’ı Devlet Başkanı olarak Pakistan’a davet etti. Ona Devlet Başkanı protokolü uyguladı. Böylece Pakistan dolaylı olarak KKTC’yi tanımış oluyordu. 

Ne var ki Pakistan yöneticilerinin bilmediği bir husus vardı. Sn.M.A.Talat’ı iktidara taşıyan CTP faşist Rum propagandası etkisi altında kalmış bir parti idi ve Rum sağının görüşlerini açıkça veya dolaylı olarak desteklemekteydi. Dünyanın vicdanlı ve barışsever insanları Ulu Önder Atatürk’ün barışsever milliyetçilik anlayışını izlerken ve bu görüşe göre KKTC’nin tanınması gerekirken, onlar Rum faşizminin dünyayı aldatmak için öne sürdüğü yalanları izlemeyi tercih ediyorlardı. Özgür ve güven içinde yaşadıkları KKTC’nin yıkılmasında ve faşist Rum kesimiyle ortak bir devlet kurulmasında sakınca görmüyorlardı.

 Sn. M. A. Talat, Pakistan ziyaretinde KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasını talep etmediğini söyledi. Bağımsız bir devletin başkanı olarak davet edilen ve kendisine Cumhurbaşkanı protokolü uygulanmış bir kişinin “Biz bağımsız bir devlet olmak istemiyoruz. Tek devlet çatısı altında Rumlarla ortak bir devlet kurmak istiyoruz, bu devlet azınlık olmaya razıyız ”demesi Pakistan’da ve tüm dünyada şok etkisi yarattı. Bu olay dünya siyasi tarihine bir skandal olarak geçmiştir.

Sn.M.A.Talat’ın sözlerinin skandal olmasının bir nedeni de bu sözlerin Ulu Önder Atatürk’ün ilkelerini izleyerek  bağımsız ve özgür bir devlet kurmuş olan Muhammed Ali Jinnahın ülkesinde söylenmiş olması idi.

Jinnah, Hindistan Müslümanlarının lideri olup Gandi ile birlikte Hindistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmişti. İngiltere İkinci Dünya savaşından sonra diğer kolonilerinin yanı sıra Hindistan’ın da bağımsız bir devlet olmasına razı olmuştu.  Ancak Müslümanlar Hindulardan ayrılarak Pakistan devletini kurmak istiyorlardı. Çoğunlukta olan Hindular Hindistan’ın bir bütün olarak kalmasında ısrar ediyorlardı. Bağımsız Pakistan’ın kurulup kurulmayacağı ve hangi bölgelerin Pakistan hangilerinin Hindistan olacağı tartışmalara ve çatışmalara neden oldu. 

İngiltere Koloniler Bakanı bu konuyu görüşmek için Hindistan’a gittiği zaman liderleri Hindistan’ın bölünmemesi için ikna etmeye çalıştı. Jinnah ile yaptığı görüşmede ona ayrılmanın zor olacağını söyledi ve “Ayrılmayıp müşterek bir devlet olarak kalsanız daha iyi olmaz mı?” diye sordu. Bu soruya Jinnah cebinden bir mendil çıkararak cevap verdi.  Koloni Bakanına “Ben halkımın özgür yaşayabileceği bir yer istiyorum. İsterseniz bize bu mendil büyüklüğünde bir yer verin. Ama bizim özgür ve güven içinde yaşayacağımız bir yer olsun. Özgür yaşamak bizim de hakkımızdır” dedi. Bu söz üzerine Koloniler Bakanı daha fazla ısrar etmenin anlamsız olduğunu anladı. Böylece Pakistan’ın ayrı bir devlet olmasına karar verildi. Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerin Pakistan, Hinduların çoğunlukta olduğu yerlerin ise Hindistan olması kararlaştırıldı.

Bağımsızlık mücadelesi vermiş Pakistan gibi bir yerde Sn. M.A.Talat, bağımsızlığın önemli olmadığını az sayıda bir halkın daha büyük sayıda bir halkla karışık devlet kurmasının sorun olmadığını söylüyordu. Geçmişte katliam girişimleri olmuş ve uzun süreden beri özgür yaşayıp özgürlüğün tadını almış bir ülkenin devlet başkanının bunları söylemesi Pakistan’da büyük bir şaşkınlık yarattı. 

Dünyanın her yerinde çoğunluk olan halk, ülkesinin bir bölgesinin ayrılarak ayrı bir devlet kurulmasını istemez. Nüfusu daha az olan halk ise özgürlük için mücadele eder. Dünyada bu genel kuraldan farklı davranan sadece Kıbrıs Türk halkı olmuştur. Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs’ın %20 sini oluşturduğu ve 1974’den beri özgür yaşadığı  halde bu özgürlüğün önemsiz olduğunu düşünmektedir. Özellikle katliam girişimlerinin mağduru olmuş bir halkın bir bölümünün özgürlük istememesi dünyada ilk kez gerçekleşmektedir. Bu durum Rum propagandasının olağanüstü başarısından başka bir şey değildir. 

Jinnah her halkın özgür ve güven içinde yaşayacağı bir yere sahip olmaya hakkı olduğunu, bu yerin mendil büyüklüğünde bir yer de olabileceğini söylemişti. M.A.Talat ise geçmişte etnik temizlik teşebbüsleri karşısında kalmış bir halkı temsil ediyordu. Böyle bir halkın azınlık olacağı koşullarda daha büyük bir halkla ortak bir devlet kurmak istediğini söylüyordu. Pakistan yöneticilerinin bu isteği anlaması mümkün değildi. 

Faşist Rum propagandası Kıbrıs Türklerinin bir bölümünü özgür devlet kurmayı istemez hale getirmişti. Dünyanın başka hiçbir yerinde görülmemiş bu yanılgıdan halkımızı kurtarmamız gerekmiyor mu? Kıbrıs Türk halkına her halk gibi özgür ve güven içinde yaşama hakkı olduğunu ve bunun barış sağladığını anlatmamız  gerekmiyor mu?

 

Faşist  Rum Yönetiminin başlattığı soğuk savaş

Kıbrıs sorunu ile ilgili doğru bir değerlendirme yapabilmek için ilk yapmamız gereken iş Rum Halkının ve Yönetiminin karakterini tanımak olmalıdır. Tarafsız ve gerçekçi bir gözlem yaptığımız zaman Kıbrıs Rum Halkının dünyanın en faşist halklarından biri olduğunu görürüz. Ancak Rumlar bu özelliklerini kamufle etmeyi başarmışlardır. Dünya kamuoyu ve Kıbrıs Türklerinin bir bölümü Rumların faşist olduğunun farkında değildir. Yoğun ve bilinçli Rum propagandası bu gerçeğin gizli kalmasını sağlamıştır.

Kuşku yok ki Rum halkı içinde faşist olmayan insanlar vardır. Ancak dikkatli bir gözlem bu kişilerin  oldukça az ve etkisiz olduğunu gösterir. Gelecekte Rum halkının neler yapabileceğini tahmin edebilmek için çoğunluğun genel karakterine bakmak gerekir. 

Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmek ve Kıbrıs Türklerini şu veya bu şekilde adadan uzaklaştırmak Rum halkının genel idealidir. Daha açık bir ifade ile Girit’te gerçekleşenlerin aynen Kıbrıs’ta da gerçekleşmesini  yürekten istemektedirler. 

Tüm Rum siyasal partilerin hedefi de aynıdır. Gerçi bu hedefe ulaşmak için izledikleri yöntemler arasında farklılıklar vardır. Ancak bu farklılık  bir ayrıntıdan ibarettir. 

Rum siyasal  mücadelesinde yöntem anlaşmazlığı  1967 ile 1974 arasında çok belirgin hale gelmişti. Yunan cuntası ile Eoka B silahlı saldırı ile derhal hedefe ulaşmak yani Türklerden kurtulup Kıbrıs’ı  Yunanistan’a bağlamak  istiyordu. Cumhurbaşkanı Makarios’a bağlı  olanlar   ise uzun sürede dolaylı yöntemle hedefe ulaşmayı tercih ediyorlardı. Bu iki akım arasındaki siyasi mücadelenin 15 Temmuz 1974 darbesi ile sonuçlandığını ve daha sonra 20 Temmuz 1974 Barış Harekatının gerçekleştiğini biliyoruz.  

1974 öncesinde Rum faşizmi etnik temizlik saldırıları ile Kıbrıs’ı işgal etmeye teşebbüs etmişti. Buna karşı  bir avuç kahraman, TMT çatısı altında toplanarak özgürlük savaşı vermeye başladı. TMT, bu savaşı verirken Atatürk’ün barışsever milliyetçilik anlayışını benimsedi. Bu dik duruş Anavatanımız Türkiye’yi harekete geçirdi. Bu sayede Rum saldırılarına karşı koyduk ve bu günlere gelmiş bulunuyoruz. 

Bugün Rum faşizmi canlılığını korumaktadır ve dolaylı yöntemle yani soğuk savaş diye isimlendirebileceğimiz  değişik bir savaşla   Kıbrıs’ı ele geçirmeye çalışmaktadır. Etkili Rum propagandası birçok Kıbrıs Türkünün tehlikeyi görmesini önlemektedir. Maalesef Türk siyasilerin yaptığı bazı açıklamalar bu tehlikenin farkında olmadıklarını göstermektedir.

 Rum propagandası etkisi altında kalmış kişilere göre 1974’den önce Kıbrıs’ta iki halk barış içinde yaşıyordu. Bu nedenle  ileride  ortak bir devlet kurulursa yine sorun olmayacaktır. Bu nedenle taviz vererek Rum Yönetimi ile anlaşmamız gerekir. Biraz tarih ve coğrafya öğrenseler bu görüşlerin ne kadar hatalı olduğunu anlayacaklardır.

 Unutmuş görünüyorlar ki  geçmişte Kıbrıs’ı yöneten Türkler ve daha sonra İngilizlerdi. Bu uluslarda Rumlar gibi faşist özellik yoktur. Gerçeği görmek için faşist Yunan halkının arasında yaşamak zorunda kalmış Türklerin durumunu incelemek gerekir. Maalesef Rum propagandası birçok Kıbrıs Türkünün bu son derece açık gerçeği görmesini engellemektedir.  

Rum propagandasının  etkisi altında edinilen hatalı görüşler  Girit macerasının yeniden yaşanabileceğini göstermektedir. Bu sonuca varmadan önce  ise Kıbrıs, Afganistan, Suriye, Irak , Libya ve Lübnana benzeyecektir. Bunlar bizi yok oluşa götürecek görüşlerdir. 

Özetlersek faşist Rum Yönetimi geçmişte silahlı saldırılarla hedefine ulaşmaya çalışmıştı. 1974’den sonra Türk ordusunun caydırıcı gücü nedeniyle silahlı saldırıları durdurmak zorunda kalmıştır. Ancak hedefinden vaz geçmiş değildir. Soğuk savaş diye isimlendirebileceğimiz yeni bir yöntemle mücadeleye devam etmektedir. Soğuk savaşın propaganda savaşı ve hukuk savaşı olmak üzere iki cephesi olduğunu gözlemliyoruz. 

Rum yönetiminin başlattığı soğuk savaş Kıbrıs’ta ve dünya kamuoyunda tüm şiddetiyle devam etmektedir. Bizim görevimiz bu faşist saldırıya karşı durmak 1974 de gelen barışı korumak olmalıdır.

Rum faşizminin yarattığı tehlikenin anlaşılmasını sağlamak başta siz milletvekilleri olmak üzere hepimizin görevi olmalıdır. 

 

 




  • RMMO KOMUTANI ZERVAKİS’İN KORONAVİRÜS TESTİ POZİTİF ÇIKTI ... +Detaylı Bilgi
  • LİMASOL’DA PROTESTO GÖSTERİLERİ ... +Detaylı Bilgi
  • NURİS: ANASTASİADİS’İN “KULLANIM KAYBI TAZMİNATI” VAADİ YERİNE GETİRİLEMEZ ... +Detaylı Bilgi
  • HER 10 RUM’DAN 6’SI GÜNEY KIBRIS’TAKİ DEVLETİN “YOLSUZLUK DEVLETİ” OLDUĞUNA İNANIYOR ... +Detaylı Bilgi
  • RUM SAVUNMA BAKANI’NDAN TÜRKİYE’YE ELEŞTİRİ ... +Detaylı Bilgi
  • ROLANDİS: “KAYBEDİLMİŞ FIRSATLAR, KAYBEDİLMİŞ VATANLARA GÖTÜRÜR” ... +Detaylı Bilgi
  • ŞİLLURİS: “KIBRIS SALDIRGAN VE YAYILMACI GÜÇLERE KARŞI KENDİNİ SAVUNMAYA HAZIRDIR” ... +Detaylı Bilgi
  • İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ: GÜNEY KIBRIS’TA, DÜZENSİZ GÖÇMENLERE KÖTÜ MUAMELE YAPILIYOR ... +Detaylı Bilgi