TÜRK DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ (TÜRK DEGS), AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (ASAM) VE AVRASYA BİR VAKFI TARAFINCA DOĞU AKDENİZ’İN TARİHİ SÜREÇTEKİ JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK AÇISINDAN ÖNEMİNİ MAVİ VATAN ÇERÇEVESİNDE TARTIŞMAK AMACIYLA 23 EKİM 2021 TARİHİNDE “DOĞU AKDENİZ VE KIBRIS’TA NELER OLUYOR, NE YAPILMALI?” ADLI SEMPOZYUM’UN 12 MADDELİK SONUÇ BİLDİRGESİ AÇIKLANDI…

Sempozyumdaki önemli tespitler genel çerçevede Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin tanımı, sınırları, tarihsel boyutları ve güvenlik riskleri oldu. Ulaşılan sonuçlar kamuoyu ile paylaşıldı.

 

Sempozyum Sonuç Bildirgesi’nde Türkiye’nin Lozan’ın 16. Maddesinde belirtilen “Osmanlı Devletinin Lozan Antlaşmasında söz konusu topraklarının gelecekteki kaderlerinin belirlenmesinde de onayı alınacak birinci öncelikli ilgili devlet olduğu” gerçeğinden hareketle;  Türkiye’nin Kıbrıs’ta şu veya bu şekilde dışlanamayacağı, her ne aksi irade, istek ya da talep olursa olsun Türkiye’nin onayı olmadan ne bugün ne de gelecekte hiçbir statü değişikliği olamayacağının altı çizildi.. 

KKTC’nin uluslararası hukuka göre devlet olması için sahip olması gereken üç şarta (uluslararası sınırları belli bir toprak parçası, daimi yaşayan halk ve egemen bir otorite) sahip olduğu; tanınmanın devlet olma için bir şart olmadığı ve tanınması bir çok yönden olumlu etkiler ve sonuçlar doğuracağından, KKTC’nin tanınması için gayret sarf edilmesi gerektiği Sempozyum Sonuç Bildirgesi’nde yer aldı… 

TÜRK DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ (TÜRK DEGS), AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (ASAM) VE AVRASYA BİR VAKFI’NIN ORTAKLAŞA DÜZENLEDİĞİ  “DOĞU AKDENİZ VE KIBRIS’TA NELER OLUYOR, NE YAPILMALI?” SEMPOZYUM SONUÇ BİLDİRGESİ’NDE TARİHİ ÇAĞRI;

 

KKTC’NİN TANINMASI İÇİN GAYRET SARF EDİLMELİ

 

·      TÜRKİYE VAKİT GEÇİRMEDEN KENDİ MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGESİ’Nİ(MEB)  İLAN ETMELİ

·      TÜRKİYE’NİN KKTC’DEKİ ÜSLERİ EGEMEN ÜS STATÜSÜNDE OLMALI 

KKTC’nin uluslararası boyutta tanınması noktasında Filistin modeli ile ilerlenebileceğine dikkat çekilirken,bu çerçevede ilk aşamada, GKRY ve Yunanistan’da büyükelçiliği bulunan Filistin’in KKTC’de ve KKTC’nin Filistin’de büyükelçilik açması için çaba sarf edilmesinin önemi ortaya kondu.

Türkiye ve KKTC’nin çok önemli hukuki, jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik önem ve hassasiyetler içeren deniz yetki alanları konusunda birlikte hareket etmeye devam ve özen gösterilmesi çağrısı yapılan Bildirge’de Türkiye ve KKTC arasında ‘Deniz Yetki Alanlarını Ortak Kullanma Antlaşması’nın’ imzalanması ve böylece Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan parçası aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ın da Mavi Vatan’ı olması gerektiğine vurgu yapıldı.

Bildirge’de şu uyarı da dikkate getirildi: “Türkiye hâlâ daha Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmeyerek, kendisini daha fazla zora sokmakta, kendisini saldırgan ve hukuk tanımaz bir devlet konumuna düşürmeye çalışanlara maalesef zemin hazırlamaktadır. Gelinen bu noktada Türkiye, 1986’da Karadeniz’de ilan ettiği gibi,  zaman geçirmeksizin Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmeli ve müteakiben konjonktüre bağlı olarak ilgili kıyıdaşlarla antlaşmalar yapmalıdır.”

 

 

“DOĞU AKDENİZ VE KIBRIS’TA NELER OLUYOR, NE YAPILMALI?” SEMPOZYUMU (23 EKİM 2021) SONUÇ BİLDİRGESİ

 

Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (TÜRK DEGS), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ve Avrasya Bir Vakfı tarafınca Doğu Akdeniz’in tarihi süreçteki jeopolitik ve jeostratejik açısından önemini Mavi Vatan çerçevesinde tartışmak amacıyla 23 Ekim 2021 tarihinde “Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta Neler Oluyor, Ne Yapılmalı?” adlı sempozyum İstanbul PULMAN OTEL’de gerçekleştirildi. 

TÜRK DEGS, ASAM ve Avrasya Bir Vakfı tarafından birlikte gerçekleştirilen sempozyumda, gün boyunca üç oturum yapıldı. Oturumlara katılan on bir akademisyen tarafından on bir bildiri sunuldu. Tüm panellerin ve oturumların sonunda yer alan soru cevap bölümleriyle sempozyum, izleyicilerin de soruları ile birlikte daha verimli hale getirildi. 10 konuşmacının yer aldığı sempozyum yüz yüze ve çevrimiçi şekilde 500`ün üzerinde izleyici tarafından takip edildi. 

Sempozyumdaki önemli tespitler genel çerçevede Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin tanımı, sınırları, tarihsel boyutları ve güvenlik riskleri oldu. Ulaşılan sonuçlar özetle şu şekildedir;

1.     Türkiye’nin Lozan’ın 16. Maddesinde belirtilen “Osmanlı Devletinin Lozan Antlaşmasında söz konusu topraklarının gelecekteki kaderlerinin belirlenmesinde de onayı alınacak birinci öncelikli ilgili devlet olduğu” gerçeğinden hareketle;  

-       Türkiye’nin rızası olmadan Musul ve Kerkük’ün statüsü değiştirilemez, Irak’ın kuzeyinde, Suriye’de ve Libya’da yeni ülkesel statüler ortaya çıkamaz.

-       Türkiye Kıbrıs’ta şu veya bu şekilde dışlanamaz, her ne aksi irade, istek ya da talep olursa olsun Türkiye’nin onayı olmadan ne bugün ne de gelecekte hiçbir statü değişikliği olamaz. 

-       Esasen Lozan’da söz konusu olan tüm eski Osmanlı Devleti topraklarında Türkiye’nin onayı olmadan sınır değişiklikleri ve devlet kurmalar olamaz. 

-       Bu son derece açık hukuki bir gerçektir. Türkiye’nin Lozan Antlaşmasının 16. Maddesinin kendisine tanıdığı bu haktan faydalanması gerekir. 

2.                 KKTC;  uluslararası hukuka göre devlet olması için sahip olması gereken üç şarta (uluslararası sınırları belli bir toprak parçası, daimi yaşayan halk ve egemen bir otorite) sahiptir. Tanınma devlet olma için bir şart değildir. Ancak tanınması bir çok yönden olumlu etkiler ve sonuçlar doğuracağından, KKTC’nin tanınması için gayret sarf edilmelidir. 

KKTC’nin uluslararası boyutta tanınması noktasında Filistin modeli ile ilerlenebileceği dikkate alınmalıdır. 

Bu çerçevede ilk aşamada, GKRY ve Yunanistan’da büyükelçiliği bulunan Filistin’in KKTC’de ve KKTC’nin Filistin’de büyükelçilik açması için çaba sarf edilmelidir.

3.                 Türkiye ve KKTC çok önemli hukuki, jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik önem ve hassasiyetler içeren deniz yetki alanları konusunda birlikte hareket etmeye devam ve özen göstermelidir. Bu kapsamda;

-       Karpaz Burnunda Dip Karpaz’da bulunan Rum Kilisesinin bulunduğu bölgenin deniz yetki alanları konusunda en fazla alana sahip olacak etki doğuran ışıma noktası olduğu unutulmamalı ve bu bölge asla Rumlar ile pazarlık konusu yapılmamalıdır.

-       Türkiye ve KKTC arasında ‘Deniz Yetki Alanlarını Ortak Kullanma Antlaşması’ imzalanmalı ve böylece Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan parçası aynı zamanda Kuzey Kıbrıs’ın da Mavi Vatan’ı olmalıdır. 

4.                 Kıbrıs Adasında bulunan İngiliz Üslerinin İngiliz topraklarındaki egemen üsler olduğu ve son zamanlarda İngiliz basınında “bu üslerin bulunduğu İngiliz topraklarının da münhasır ekonomik bölgelere sahip olması gerektiğine dair” çıkan ve Kıbrıs Adasının tek sahibi gibi kendilerini gören Rumları son derece rahatsız eden haber ve değerlendirmeler dikkate alınmalıdır. İngilizler ile bu konuda görüş alışverişinde bulunulmalıdır. 

5.                 Türkiye’nin her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak KKTC’deki kurduğu ve kuracağı üslerin egemen üs statüsünde olmasının büyük fayda ve müktesep hak sağlayacağı unutulmamalıdır.

6.                 KKTC’nin Türkiye’nin uzay çalışmaları için de çok uygun coğrafi imkanlara sahip olduğu bilinmelidir.

 

7.                 Türkiye ve Libya arasında akdedilen ve her iki tarafça da iç hukuk süreci tamamlanarak BM’ye kaydettirilen Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Mutabakat Muhtırası Doğu Akdeniz jeopolitiğini baştan sona değiştiren bir anlaşmadır.  Bu Antlaşma ile Türkiye’nin ekonomik yetki yüzölçümünün dörtte bir büyüdüğü unutulmamalıdır. 189.000 km2’lik Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanımızın batı sınırı bu Antlaşma ile çizilmiştir. 

Bu Antlaşmanın fiilen hayata geçirilmesi için 28 derece Doğu boylamının batısı ile Türkiye-Libya hattı arasında kalan alanda, Dışişleri Bakanlığı tarafından 30 Mayıs 2020’de açılan ve 30 Ağustos 2020’de sonuçlanmış olması gereken ruhsat ihalesine göre, bir an önce sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine başlanmalıdır.

8.                 Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin muhatabı Yunanistan değildir. Zira Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarına esas bir kıyısı yoktur, çünkü Yunanistan, Endonezya, Japonya, Filipinler gibi bir adalar ülkesi, arşipel devleti değildir. Yunanistan, Türkiye gibi adaları olan bir yarım ada devletidir. O nedenle deniz yetki alanlarının paylaşımında adaları değil, ana karası deniz yetki alanları paylaşımında esas alınmalıdır. Ancak Yunanistan 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi görüşmelerinde kendisini de arşipel devlet gibi tanımlattırmaya ve ülke sınırlarının en uçtaki adalarını birleştiren hattan başladığını kabul ettirmeye çalışmış ama başarılı olamamıştır. 

Şimdi hiç kimseye kabul ettirmediği bu hukuksuz iddiasını Türkiye’ye kabul ettirmek istemekte ve Meis, Rodos, Kerpe, Kaşot, Girit adalarını ve aralarındaki deniz alanlarını birleştiren hattı kara sınırı gibi göstererek Doğu Akdeniz’de hak iddia etmeye kalkmaktadır. Türkiye bu baskıcı oyuna gelmemeli, boyun eğmemeli ve Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de müzakere masasına oturmamalıdır. Eğer oturursa ve yukarıda izah edildiği gibi hukuka aykırı şekilde Yunan adalarına deniz yetki alanı verilmesi söz konusu olursa Libya Türkiye Antlaşması kendi elimizle kadük olur, Doğu Akdeniz politikamız çöker ve Libya’daki varlığımızın dayanağı ortadan kalkar. 

9.                 Münhasır ekonomik bölge olarak kendi kara yüzölçümünün yaklaşık 30 katını isteyen GKRY ve 11 katını isteyen Yunanistan yanında sadece 0.5’ni isteyen Türkiye’nin deniz yetki alanı talebi asla yayılmacı, genişlemeci ve emperyalist olarak nitelendirilemez.

10.              Münhasır ekonomik bölge (kıta sahanlığı sadece deniz tabanı ve altındaki cansız kaynakları kapsar ve ilan gerektirmez iken)  deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve cansız kaynaklar üzerinde kıyı devletlerine ekonomik haklar tanımakta ancak ilan gerektirmektedir.  

Doğu Akdeniz’de sorunun başlangıç noktası GKRY’nin 2004’te ilan ettiği ancak 2003’e şamil ettiği MEB’tir. Esasen GKRY’nin ilan ettiği sözde MEB’e istinaden derhal Türkiye’nin kendiliğinden harekete geçip, benzer hukuki hamleyi yaparak Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmesi gerekirdi. Ancak, aradan geçen 17 yıl boyunca gerekçesi anlaşılamaz MEB ilan etmekten imtina edilmiştir.  Şu anda GKRY “benim ilan ettiğim MEB’de sondaj yapıyorlar” diye her yere başvurmakta ve dünyayı ayağa kaldırmaktadır. Ancak Türkiye hâlâ MEB ilan etmeyerek, kendisini daha fazla zora sokmakta, kendisini saldırgan ve hukuk tanımaz bir devlet konumuna düşürmeye çalışanlara maalesef zemin hazırlamaktadır. Gelinen bu noktada Türkiye, 1986’da Karadeniz’de ilan ettiği gibi,  zaman geçirmeksizin Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmeli ve müteakiben konjonktüre bağlı olarak ilgili kıyıdaşlarla antlaşmalar yapmalıdır. 

Türkiye’nin Karadeniz’de 1986 yılında önce MEB ilan ettiği ve müteakip 9 sene boyunca da ilgili kıyıdaşlarla antlaşmalar yaparak bu sınırları teyit ettiği, esasen GKRY’nin de 2003 yılında MEB ilan ettiği, 7 yıl sonra 2010’da İsrail ile MEB antlaşması imzaladığı unutulmamalıdır.

11.              Türkiye Doğu Akdeniz’de MEB’ini belirlerken eski yaptığı hataları yapmamalı, yani haritaya yanlış bakmamalı ve ilgili kıyıdaş devletleri eksik ya da yanlış belirleyip gelecek nesillere bırakacağımız mirası heba ve feda etmemeliyiz. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Libya, Mısır,  Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye ile sınırlandırmaya esas karşılıklı kıyıları olduğu kesinlikle unutulmamalı ve göz ardı edilmemelidir.

12.              Türkiye ile Mısır arasındaki yapılan ya da yapılacak karşılıklı deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair görüşmelerde belirlenecek hattın Libya hattına mutlak surette dayandırılması gerekir. Aksi takdirde Libya anlaşması kadük olur, Yunanistan’ın Mısır ile yaptığı anlaşmayı kabul ettiğimiz anlamı çıkar. Doğu’da da Filistin ve İsrail ile karşılıklı kıyılarımız olduğu gerçeği dikkate alınmalı ve koordinatlar Mısır’a ona göre verilmelidir.




  • RMMO KOMUTANI ZERVAKİS’İN KORONAVİRÜS TESTİ POZİTİF ÇIKTI ... +Detaylı Bilgi
  • LİMASOL’DA PROTESTO GÖSTERİLERİ ... +Detaylı Bilgi
  • NURİS: ANASTASİADİS’İN “KULLANIM KAYBI TAZMİNATI” VAADİ YERİNE GETİRİLEMEZ ... +Detaylı Bilgi
  • HER 10 RUM’DAN 6’SI GÜNEY KIBRIS’TAKİ DEVLETİN “YOLSUZLUK DEVLETİ” OLDUĞUNA İNANIYOR ... +Detaylı Bilgi
  • RUM SAVUNMA BAKANI’NDAN TÜRKİYE’YE ELEŞTİRİ ... +Detaylı Bilgi
  • ROLANDİS: “KAYBEDİLMİŞ FIRSATLAR, KAYBEDİLMİŞ VATANLARA GÖTÜRÜR” ... +Detaylı Bilgi
  • ŞİLLURİS: “KIBRIS SALDIRGAN VE YAYILMACI GÜÇLERE KARŞI KENDİNİ SAVUNMAYA HAZIRDIR” ... +Detaylı Bilgi
  • İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ: GÜNEY KIBRIS’TA, DÜZENSİZ GÖÇMENLERE KÖTÜ MUAMELE YAPILIYOR ... +Detaylı Bilgi